DVT NEDİR?
26 Kasım 2021

DVT NEDİR?

Derin Ven Trombozu (DVT) derin yerleşimli toplardamarlarda, kanın pıhtılaşması ile meydana gelen tıkanıklık demektir. En sık bacak toplardamarlarında görülen bu hastalığın sıklığı 1000 de 1-2dir. Genellikle 40-50 yaş ve sonrasında görülen bu hastalık seyrek olmakla birlikte gençlerde de görülebilir. 

 

DVT hangi durumlarda görülmektedir? 

Uzun süren hareketsiz dönemler (ortopedik tedaviler, yoğun bakım süreçleri veya büyük cerrahi girişimler sonrasında olduğu gibi), uzun yolculuklar, kanser hastalığının kendisi veya kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi, kadınlarda gebelik ve doğum kontrol hapı kullanımı, genetik kanama-pıhtılaşma hastalıkları (Protein C-S eksikliği, FV Leiden mutasyonu gibi) DVT riskini arttıran faktörlerdendir. 

 

Derin Ven Trombozu’nun bulguları

DVT gelişen bölgede ani başlayan şişlik, ayağa kalkınca bacakta mor renk değişimi, ağrı, sıcaklık artışı, hassasiyettir. Tanı ve tedavide geç kalınırsa farklı renk değişiklikleri ve soğukluk da gelişebilir. Ayrıca DVT kaynaklı akciğere pıhtı atması sonucu açıklanamayan nefes darlığı, göğüs ağrısı, çarpıntı, öksürük ve kanlı balgam, terleme gibi bulgular eşlik edebilir. Bununla beraber DVT hiçbir bulgu vermeyebileceği gibi akciğere büyük bir pıhtı atması durumunda solunum yetmezliğine bağlı ölüm de gelişebilir.

DVT tanısı nasıl konur?

Derin ven trombozu, ani başlayan bacak şişliği sebebiyle başvuran bir hastayı muayene eden bir hekimin aklına gelen ilk olası tanıdır. Travma, hematom, venöz yetersizlik gibi tablolar da benzer şikayetler yapabileceği için ayırıcı tanı için muayeneden sonra ek tetkikler gerekebilir. En sık kullanılan test doppler ultrasonografidir. Doppler Ultrasonografi, damar içinde akan kanın ses dalgaları kullanılarak görüntülenmesine dayanan basit bir testtir. Hastaya herhangi bir zarar vermez. Hamileler dahil tüm hastalar için güvenli bir testtir. Ultrason net bir sonuç vermezse toplardamara boya maddesi verilmek suretiyle Venografi yapılabilir. Verilen boya röntgen ışınları altında izlenerek anatomik görüntü ortaya konur. Hamileliğin ilk 3 ayında uygulanmaz. D-dimer testi, vücut tarafından eritilmekte olan kan pıhtısının varlığını ve miktarını ölçen bir kan testidir. DVT gelişen hastalarda genellikle yüksek değerler saptanır. Bu testlerin haricinde Bilgisayarlı Tomografi(BT) venografi ve Manyetik Rezonans(MR) venografi daha seyrek olarak görüntüleme amacıyla kullanılmaktadır.Klinik belirti ve bulguların tanıyı koymada yetersiz kaldığı venöz trombozda, laboratuar testleri görüntüleme yöntemleri ile birlikte değerlendirilmelidir. Laboratuar yöntemlerindeki gelişmeler hemostazdan sorumlu birçok proteinin tanımlanmasını sağlamış ve bunun sonucunda da venöz tromboz ve bu protein yapılardaki anormallikler arasında bağlantı kurabilmiştir. Laboratuar testleri tek bir tromboz atağında veya ailede tromboz öyküsü olduğunda venöz trombozla ilişkili konjenital veya kazanılmış defektin tanısını koymada önemlidir. Günümüzde istenen testlerinin hastanın tedavisini planlamada kullanılabilirliği çok önemlidir. Yaşam boyu antikoagulan kullanılabilecek bazı hastalar olabileceği gibi, venöz tromboz hastalarının ve aile bireylerinin oral kontraseptif veya hormon replasman tedavisine başlanmadan önce de test edilmeleri gerekebilir.  

 

DVTnin komplikasyonları nelerdir? 

DVTnin biri erken dönemde ve diğeri geç dönemde oluşabilecek iki komplikasyonu mevcuttur. 

Pulmoner emboli, erken dönemde toplardamar içindeki pıhtının, olduğu yerden koparak akciğer atardamarına atmasıdır. Önlenebilir hastane ölümleri içinde ilk sırada yer alan bu hastalığın belirtileri tıkanmaya sebep olan pıhtı parçasının/parçalarının büyüklüğüne ve yaygınlığına göre değişir. 

Geç dönemde gelişebilecek komplikasyon ise post-trombotik sendromdur (PTS). DVT geçiren ve uygun şekilde tedavi edilmeyen hastaların %25-75inde görülen bir durum olan PTS bacakta şişlik, ağrı, ciltte kalınlaşma gibi şikâyetlerle seyreden bir tablo olmakla birlikte, yüksek seviye (uyluk ve karın damarı DVTleri) tutulumlarında daha sık görülmektedir. Bu sebeple yüksek seviyeli DVTlerde PTSyi önlemek adına erken dönemlerde girişimsel yöntemlerle pıhtının eritilmesi, uzun süreçteki başarı açısından önem taşımaktadır.

 

DVT Tedavisinde kullanılan yöntemler nelerdir? 

DVTnin geleneksel tedavisi heparin veya düşük molekül ağırlıklı heparin ile antikoagulasyonu takiben oral antikoagulan şeklindedir. Bu tedavinin, pıhtının yayılımını ve embolizasyonu engeller ancak pıhtı kitlesini küçültücü yoktur. Klasik tedavi yöntemi ile tedavi edilen hastaların çok büyük bir kısmında posttrombotik sendrom (PTS) gelişir. Trombolitik tedavinin oluşan pıhtıyı erken dönemde eritmesi nedeniyle PTS gelişimi önlenebilmektedir Sistemik trombolitik tedavinin (damar yolundan tüm vücuda kan sulandırıcı verilmesi) kanama potansiyeli ile birlikte dozaj ve uygulama şeklindeki belirsizlikler nedeniyle birçok merkezde kullanımından vazgeçilmiştir. Gebelikte tedavi şekli farklıdır. Gebeliğin geri kalanını ve gebelik sonrası 6 haftaya kan sulandırıcı düşük mölekül ağırlıklı heparinle ile ciltaltı enjeksiyonlarla  tedavi edilir. Modern tıbbın gelişimi ile yeni yöntemler kullanılmaya başlamıştır. “Kateter yollu trombolitik tedavi” ile pıhtının içine eritici ilaçların verilmesi veya “Farmako-Mekanik Trombolitik Tedavi” olarak adlandırılan yöntemle, pıhtının ilaç ve kateterler yoluyla parçalanması ya da “Aspirasyon Trombektomi” ile direk motorlu aspirasyon kateterleri ile pıhtının yüksek bir rotasyonel kuvvetle aspire edilmesi mümkün olmaktadır. Bu yeni tedavi yöntemlerinde süre çok önemlidir. DVT oluştuktan sonra süre ilerledikçe pıhtı organize olup sertleşmekte ve yeni tedavi yöntemleri ile pıhtıyı tamamen eritmek mümkün olamamaktadır. İdeal süre ilk 14 gündür. Bu süreden sonra tedavi başarısı düşmektedir.

 

DVT Korunma

İdeal kiloda kalmak, hareketli olmak, dehidrasyonu önlemek için bol miktarda sıvı tüketmek otururken, bacak bacak üstüne atmamak, sigara ve alkol içmemek şeklinde sıralanabilir. 

Uz. Dr. İsmail DEMİR

S.B.Ü. Koşuyolu Yüksek İhtisasas E.A.H.

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı